Yıllardan bu yana üreticinin yüzünü güldürmeyen fındık bu durdu durdu virüs zamanı para etti. Neyse ki para ettiği dönemde piyasada fındık yok.
Bu arada üreticinin daha serbest piyasada ezilmemesi adına müdahale alımları yapmak için sahneye çıkan TMO piyasanın altında kaldı. Yani üreticiyi korumak adına alım yapacağı açıklanan kurum piyasadaki en düşük fiyatı veriyor.
Bu konuyu eleştirmemek de lazım. Belki de serbest piyasayı elinde bulunduran aktörler TMO’nun dengesini bozmak ve yüksek fiyata çıkarmak isteyebilir. Yani piyasayı yükseltip TMO’yu yüksek fiyattan alıma zorlayabilir. TMO, şirket olmadığı için fiyatı artırdıktan sonra düşüremez. Enflasyon ve tüm girdiler artarken fiyatların geri gelmesi mümkün olmayacağına ve devlet çıktığı yoldan geri dönmeyeceğine göre…
Bu durumda TMO çok ciddi bir borç yükü altına girebilir. Bu noktada TMO’nun fındık konusundaki politikasını çok onaylamamakla beraber tutarlı buluyorum. Yani sene başında açıkladıkları 13 buçuk lira, kolar karşısında ne kadar ediyorduysa şimdiki 16 buçuk lira da o kadar ediyor. Hatta dönün geriye Rahmetli Erbakan’ın Refah-Yol hükümetinde açıkladığı fiyat bugün aynen geçerli. Rahmetlinin verdiği fiyatın üstüne bir lira koyamadık, şükürler olsun.
O zamanı hatırlayanlar bilir. Erbakan çıkıp “Fındık 2 dolar 40 sent olacak” demişti. Piyasa da buna göre şekillenmişti.
Şimdi fındık TMO’da tam da bu fiyat.
Hesabı unutan her hükümet “Kaç dolardı, bu fındık” diyip o günlere bakıyor. Sonunda da 2 dolay 40 senti Türk Lirasına çeviriyor. Konu kapanıyor.
Buraya kadarki konu bizim dışımızda.
Bir de fındık fiyatının bu aylardaki yükselmesinin vatandaşın başına açtığı farklı işler var. Bizim millet zamanında “Fındığı dalda yemek” diye bir deyim üretmiş. Bu deyime göre gelecek senenin fındığı daha daldayken tüketilmeye başlanıyor.
Bu aylarda fındık fiyatı yükseliyor. Vatandaş da hemen hayal kurmaya başlıyor. Oğlanı evlendirsek, kıza çeyiz alsak, evi de tadile ettirsek…
İnsan ihtiyaçları sınırsızdır. Kaynaklar ise kıt. Sınırsız insan ihtiyaçlarının kıt kaynaklarla doyurulması bilimine ekonomi denir.
Bizim millet aslında bu tanımı bilse çok daha rahat edecek.
Arkadaş para eline gelmeden dalındaki fındığı yeme.
Hayal kurmana kimse karşı değil. Ama bunu plan şekline dönüştürme.
Hani 2007 yılında fındık çok olmuştu da bir senede bilmem hangi mahalleye şu kadar sıfır traktör girmişti. Ertesi sene pek çoğu ne yazık ki icradan satılmıştı.
“Tarih tekerrürden ibarettir” derler. “İbret alınsa tekerrür etmez” derler. Bu defa biz ikinciye bakalım da tarih tekerrür etmesin.
Sezondan umutlu muyuz
Özellikle bizim bölgemizdeki esnafın beklentisi yaz ayları. Kışın kendini zar zor döndüren esnaf yaz aylarında ettiği kara bakıyordu.
Ancak kış her zamankinden daha zor geçti. Zaten 15 Temmuz sürecinden bu yana bir türlü toparlanamayan piyasalar darbe üstüne darbe yiyor. Geçtiğimiz yıl “O kadar kötü bir yıl geçirdik. Daha kötü ne olabilir” diyen arkadaşımı aradım. Bir daha “Daha kötü ne olabilir ki” demeye tövbe ettiğini söyledi.
Bu sene yaz ayları geçen senekilerden kötü olur mu? Bence olmaz.
Vatandaşın AVM’lere akın etmesine bakılırsa aynı vatandaş Karasu’ya da akın edecektir. Bu süreçte hastalık ne olur bilemem ama piyasa kesinlikle açılır.
Ev satılır mı? Bence satılır. Çünkü insanlar pandemi sürecinde ikiye ayrıldı. Daha da fakirleşenler ve zenginleşenler.
Çünkü sabit geliri olanlar bu süreç içinde para biriktirme imkanı buldu. Bu şekilde tasarruf da öğrenilmiş oldu. Bu kişiler muhtemelen pandemi sonrasında yatırıma yönelecek. Bu kişilerin ev alması da beklenen bir durum olur.
Bu arada piyasaya farklı şekillerde para girmesi de söz konusu olabilir. Devletin verdiği yardım ve kredilerin yanı sıra bölgemizde Melen Barajı için acele kamulaştırma yapılacak. Bu durumda da bir miktar hareketlenme olur.
Bu arada demiryolu ile ilgili yatırım da başlayabilir. Bu da bölgeye bir hareket katacaktır.
Bu sene kuru kalabalık çok olmayabilir. Ama nitelikli ve harcama yapacak insanlar bir şekilde Karasu’ya gelecektir.
Yaşayıp göreceğiz.
BMC ne oldu
Pandemi dolayısıyla pek çok sektörde işler durdu ama durmasına gerek olmayanlar ya da stratejik önemdekiler çalışmaya devam etti. Örnek vermek gerekirse Kuzey Marmara Otoyolu’nda çalışmalara hiç ara verilmedi. Sonunda otoyol bu ay sonuna kadar faaliyete girecek.
BMC de ülkemizin önem verdiği yatırımlardan birini gerçekleştiriyor. Bu konuda her zaman olduğu gibi muhatap bulmakta zorlanıyoruz. Bulduğumuz muhataplar “Bizim açıklama yapmaya yetkimiz yok” diyip konuyu gargaraya getiriyor. Ama ortada verilmiş bir söz var. Bu duruma ekonomik durgunluk bahane edilemez. Çünkü devlet bu noktada elinden geleni fazlasıyla yaptı. İmkanları seferber etti.
Bakalım söz verildiği gibi zamanında teslimat yapılacak mı yoksa hayal kurmaya devam edecek miyiz?
Resmen balçık üstünde seyahat etmişiz
Bir ara sürekli yol konusunda yazı yazıyordum. Yoldaki aksaklıkları Karayolları yetkililerine iletiyordum. Sonunda Karayolları yetkilisi arkadaş bana, “Münir! Her konuyu bize aksettiriyorsun. Biz de elimizden geldiğince acil çözüm buluyoruz. Ama senin haricinde kimse bizi arayıp ‘Şurada şu var’ demiyor” dedi. Ben de o günden bu yana yolla ilgili mümkün olduğunca yazı yazmadım. Hatta o günden bu yana Sakarya Kuzey’de bu konu ile alakalı hiç köşe yazmadım. Karayolları yetkilisi arkadaşımı da özel günler dışında aramadım.
Arabası bile olmayan ben neden arabacılıktan para kazanan insanların, arabacılıktan para kazanmanın dışında bu aksaklıkları gerekli yerlere bildirmekle görevli olanların yapmadıkları işi yapayım ki diye düşündüm.
İlçe Başkanı olduktan sonra yeniden aldık sazı elimize mecburen.
Neyse yine bir yol yazısı yazalım.
Karasu Adapazarı arasındaki yolda aksayan noktaları tespit etmek için alim olmaya falan gerek yok. Adapazarı’na bir kere gider gelirsiniz anlarsınız. Yoldaki görünmeyen hatalar bir yana görünen hatalar zaten yeterli.
Şimdi Limandere ile Sinanoğlu arasında çalışma yapılıyor. Yolun projesini çizen mühendis ile sohbet etme imkanımız oldu. Kendisine sitemlerimizi nazik bir şekilde ifade ettik. “Haritadan yol çizerseniz sürekli kulaklarınız çınlar” dedik. Adam “Ben o yolu çizmeden önce defalarca o araziyi gezdim. Hiç bu şekilde bir sorun beklemiyorduk” dedi. Biz de beklemiyorduk. Ama en azından vatandaşla sohbet edilseydi Limandereliler onlara “Biz burada av yapıyoruz” diyecekti. Ama ona bile tenezzül etmeden bu işe girişildi.
“Yolu az üst taraftan geçirseydik biraz daha maliyet gerekiyordu. Onun için ekonomik davrandık” diyor.
Ya şimdiki maliyet?
Şimdi geldiğimiz noktada çok daha ciddi maliyetler ödemek zorundayız. Üstelik pandemi olmasaydı bayram trafiğini alt üst edecekti bu çalışma. Neyse ki koronavirüs var da…
Yoldan geçmek zorunda kaldıysanız kafanızı bir çevirin. Tonlarca balçık göreceksiniz. O balçıkların üstünde seyahat ettik yıllarca. O balçıklardan dolayı meydana gelen batma neticesinde su birikti. Biriken suya dalan bir araç ters döndü. Bir kişi canını kaybetti. Suda boğuldu.
Siz maliyet hesabı falan yapın hala.
Biz sabrederiz.
Balçık üzerinde süreriz arabalarımızı.
Ara ara ölürüz böyle.
Sen bakma bize.
Köylülüğümüze ver.
Okullar hazırlanıyor mu
Yeni normal döneme geçişin ilk aşaması olarak okulların açılması gündemde. Bu şekilde en azından vatandaşlara moral verilmiş olacak.
Ancak işin moral dışında reel tarafı da var. Çocukların taşınmasından başlanmalı. Taşımalı sistemle gelen öğrencilerin sosyal mesafeye uyum sağlaması durumunda araç ihtiyacı iki katına çıkıyor.
Okullarda maske kullanımını zorunlu kılarsak sadece Karasu’da günlük 15 bini aşkın maske lazım oluyor. Hadi bazı sınıfların okula gelmeyeceğini düşünsek bile 10 bin civarında bir maske şart.
Okullarda sınıfların seyreltilmesi şart. Dersler de kısaltılmak durumunda. Çünkü o kadar uzun süre öğrencileri bir arada tutmak da sakıncalı.
Okulların dezenfekte edilmesi en kolay iş.
Tüm bu durumların planlanması şart.
Allah eğitim camiasındakilere kolaylık versin.