Serra Erdoğan: Merhaba , ilk olarak kendiniz hakkında bizi biraz bilgilendirir misiniz?
Nagihan Canbul: Sakarya Karasu’da doğdum, büyüdüm. Lise eğitimim İstanbul’da geçti. Sonra evlendim ve uzun yıllar eşimle ülkenin dört bir yanını gezdik. Yerleşik yaşama geçtikten sonra Anadolu Üniversitesi Halkla ilişkiler bölümünden mezun oldum. Ertelediğim her şeyi yapmaya karar vermiştim. Bilgisayar öğrendim, İngilizcemi geliştirdim, sonra güvenlik eğitimi alıp uzun süre özel güvenlik olarak çalıştım. Çalışma hayatına son verip yazdıklarımı basacak bir yayınevi aramaya koyuldum. Yıllardır yazıyor ve biriktiriyordum. Yapmayı sevdiğim iş yazarlıktı. Ortaokul yıllarından bu yana şiirler, kompozisyonlar yazıyordum, pek çok ödülde almıştım. Düzce’de yerel bir gazetede üç yıl şiirlerimi paylaştığım bir köşem oldu. Yıllar geçtikçe kalemim geliştikçe bunları kağıda dökmek tutkuya dönüştü.
Sizce yazarlık nedir?
Bence ilahi bir hediye… Düşünce ve duygularımı etkili biçimde kağıda dökebilme sanatı… Film izlerken, müzik dinlerken veya denize bakarken; zihnimde canlanan cümleleri yazıya döküyorum. Bazen yeğenlerime doğaçlama öyküler anlatmaya başlıyorum ve başlangıcı ve sonu olan bütünsel bir anlatıma dönüşüyordu. Yalnız kalmayı, doğayı ve kendimi dinlemeyi sevdiğim anlardan birinde arkadaşım geldi yanıma oturdu. Hava bugün ne kadar güneşli, deniz sakin ve sıcak dedi. Ben deniz şu an ruhum kadar dingin, huzurlu ve sessiz diye cevap verdim. Gülümsedi bana. Sen kesinlikle yazar ruhuna sahipsin, yazdıklarını dünyayla paylaş dedi. Fark ettim ki insanlar dünyaya farklı pencerelerden bakıyorlar ve kendi gözleriyle algıladıkları biçimde görüyorlardı. Bence yazarlık aynı olanın içinden görünmeyeni görme ve algılama biçimi. Genellikle zihnimde beliren ve uçuşan düşünceleri not ederim. Komik ama ben buna düşüncesel doğurma süreci diyorum; sadece o evreyi hissettiğimde yazabiliyorum. Uzun zamandır yazdığım yazıların çok az kısmını paylaşmıştım. Bunun üzerinde düşündüm, toprağa gömülü bir hazinenin ne gibi bir kıymeti olabilirdi. Dünyaya benim baktığım pencereden pek çok insan bakabilsin istedim. Ve kitap fikrine bir adım daha attım.
Hayatınızda en fazla iz bırakan olay veya durum nedir?
Kardeşimin vefatı; hayatımı derinden etkiledi, zihnimde, kalbimde, kalemimde değişimler bıraktı. Yazmak ve bunları paylaşmak bana iyi geliyordu. Şimdi kalemin gücünü, iyileştirici etkisini derinden hissediyorum. Yeni öğrendiğim her deneyim ve duygudan sonra bunların ışığında daima yazmak istiyorum.
Kitabınızı nasıl yazmaya karar verdiniz? Kitabınızın içeriğinden biraz bahseder misiniz?
Aslında defterlerim, biriktirdiklerim pek çok şiir, öykü ve romanla dolmuştu. Bunlardan hangisine öncelik vermem konusunda gözlemlediğim bir olay beni çok etkiledi. Bir sabah kumsalda yürüyordum. Yaşlarını 7-8 civarında tahmin ettiğim üç çocuk bir yavru köpekle oynuyordu. Yaklaşınca gördüm ki hayvanın boynunda ince bir ip vardı. Çocuklar çekiştirdikçe acı çeken hayvan yürümemekte direniyordu. Müdahale ettim ve ipi hayvanın boynundan çıkardım, köpekçik uzaklaştı. Çocuklara; bu yaptığınız çok yanlış, o da bir can taşıyor ve hayvanları sevmeliyiz dedim. Çocuklardan biri sana ne anne köpeğin beş yavrusu daha var, oyunumuza niye karışıyorsun diye cevap verdi. Sonra çocuklar koşarak yanımdan uzaklaştılar. Şaşkın ve üzgündüm. Çocukların gözündeki duygusuz ifade beni geleceğimiz adına korkuttu. Düşündüm neydi eksik olan; epey bir kafa yordum. Cevapları sıralamak zor olmadı. Bilgisayar çağındaydık,tüm teknoloji çocuklarımızın emrindeydi. Ve onlar bir süre sonra dünyayı, etrafındaki canlıları mekanik bir dünya gibi algılıyorlardı. Her çocuğu karşıma alıp onlara öğütler vermem mümkün değildi. Ama bir anda milyonlarca çocuğa ulaşabilecek bir yol vardı. Yazdıklarımı, biriktirdiklerimi kitaplaştırma zamanı gelmişti. Her öykünün sonuna çocuklara düşünmeleri ve bir ders çıkarmaları için öğüt niteliğinde ana fikirle koydum. Toplumun temelini oluşturan çocuklarımızın dünyanın bir silikon vadisi olmadığını anlamaları gerekiyordu.
Bence dünyanın temel sorunu zaten sevgisizlik.
Hayal gücünüz çok geniş ve renkli olmalı. Bununla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Hayal gücüm; çocukluktan beri etrafımı çok detaylı gözlemleme yeteneğimle gelişti. Büyüdükçe yaşanmışlıklarla, okuduklarımla şekillendi ve hala güçlenmeye devam ediyor. Dünyaya baktığımda gördüklerim üzerine düşünmeyi, onu geçmişi ve geleceğiyle bir arada hayal etmeyi seviyorum. Bana göre yaşadığı zamanda hayalperest olarak nitelendirilen insanlar olmasaydı, bugün aynı teknolojiye, medeniyetlere sahip olamayabilirdik. Mars’a bir rüya olarak bakan insanoğlu o hayalperest dehalar ve hayal güçleri olmasaydı gelecek zamanda orada koloniler kurmayı planlayabilirler miydi. Hayal etmeyi seviyorum, doğada var olan her şeye dokunmayı, düşünmeyi, hayal gücümü seviyorum.
Yazarken olmazsa olmazlarınız var mı? (Örn. Çay, kahve içmek gibi)
Evet kesinlikle var. Düşünceler zihnime doluştuğunda yazmam gerektiğinde evdeysem hemen masama geçer defter ve kalemime koşarım. Mekanik sesler, televizyon, müzik, bilgisayar gibi bunları kapatıyorum. Sanırım sırf bu yüzden ben eski usul bir yazarım. Klavyede yazmayı denememe rağmen o ses tüm konsantrasyonumu bozuyor ve düşünceler uçup gidiyor. Anladım ki benim yol arkadaşlarım kalem ve defter. Yazıyorken öyle meşgul oluyor ve dalıyorum ki yemek, içmek aklıma gelmiyor. Ama doğada yazarken doğal olan hiçbir sesin beni rahatsız etmediğini deneyimledim. Tek ihtiyacım olan SALT sessizlik oluyor.
Bir yazar için zaman ne demektir?
Yazar için zaman elbette önemli. Fakat en önemli bahanemiz değil, bunu iki durumda da tecrübe ettim. Çalışırken öğle molasında dahi kalem ve defterimi çıkarıp yazıyordum. Çalışma hayatımı sonlandırdıktan sonra daha çok boş vaktim oldu. Ne kadar zaman ayırırsanız yazdıklarınızda bir o kadar güzel oluyor.
Günlük hayat kaleminizi nasıl etkiliyor?
Günlük hayat kalemimi kesinlikle etkiliyor. Aksini düşünemiyorum. Aklıma o klasik soru geldi şimdi. Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi? Yazdıklarımız, yaşadıklarımızdan, duygularımızdan besleniyor. Ama en önemlisi bunları etkili bir anlatıma dönüştürebilmek için okuduklarımızdan faydalanıyoruz.
Ufukta yeni bir kitap var mı?
Ufukta yeni kitap var aslında. Yıllardır yazdıklarım, biriktirdiklerim paylaşılmayı bekliyorlar. Ama kaçınılmaz gerçekte şu; bir kitabı basıma hazır hale getirmek için maddi gücünüzün olması gerekiyor. Tabi ki maliyetler beni düşündürüyorlar.
Bir yazar olarak okuyucularınıza mesajlarınız nelerdir?
Okuyucularıma kendimden örnek vereyim; çevremde pek çok insanın yazdıklarını biriktirdiğine şahit oldum. İçlerinde öyle güzel hikayeler, şiirler vardı. Çoğu yazı yıllarca çekmecelerde tozlanmaya mahkum edilmişti. Hayatta hep başka önceliklerimiz oluyor. Bir kitap fikrimiz var ise hep sonra diyoruz ve yıllar geçiyor. Sonra demeyin, hayalinizi ertelemeyin, “Şimdi” deyin. Doğada var olan herşeyin tadı, dokusu, kokusu farklıdır. Okuduğum her kitapta da yazarın bakış açısı, kitabı okumaktan aldığınız haz başkadır. O halde diyorum ki, aranızda yazmaya gönül verenler varsa korkmayın, cesaretli olun, yazdıklarınızı paylaşın. Hayata baktığınız pencereden pek çok insanın bakma şansını onlara verin. Yazmaktan vazgeçmeyin.
Ridvan KARA
Güncelleme Tarihi: 03 Aralık 2017, 19:17